25 Temmuz 2013 Perşembe

Trilobit Gözü Bir Yaratılış Harikasıdır

Trilobit gözü mükemmel detaylar sergileyen, son derece kompleks bir yapıdır. Alt parçaları son derece hassas ayarlamalarla birbirine bağlanmıştır ve gözün fonksiyonel bütünlüğü bu sayede mümkün olmaktadır. Gözdeki bu ayarlamalar adeta bir mucizeler zinciri ortaya koymaktadır. Lensler, özel olarak kalkit ve kitin malzemelerinden oluşmaktadır. Bu iki malzemenin kırılma indisi arasında mükemmel bir uyum vardır. Eğer kitin değil de başka bir malzeme lensin altında bulunacak olsaydı trilobit gözündeki bu mükemmel odaklama mümkün olmayacaktı. Veya kalkitin de kristal formu değil de başka bir formu olsaydı, lensler şeffaflık özelliğine sahip olmayacaktı. Mercek eğer ikili yapıda olmasa, sadece kalkitten yapılma ön lens mevcut olsa, trilobit, yaşam alanı olan su altında göremeyecek, gözleri işe yaramaz olacaktı. Eğer kalkit ve kitin arasındaki etkileşim yüzeyinin şekli Huygens ve Descartes'ın matematiksel olarak hesapladıkları eğriler değil de başka eğriler olsaydı, ışığın mükemmel şekilde odaklanması yine mümkün olmayacaktı. Yine eğer, bu eğri boyunca dizilen magnezyum atomlarınının miktarı biraz az ya da fazla olsaydı, lensler ışığın sapmasını gideremeyecek, diğer tüm koşullar yerli yerinde olsa dahi, göz yine etkin bir şekilde işlevini yerine getiremeyecekti. Bu mucizeler zinciri kaçınılmaz olarak bazı çok önemli soruları beraberinde getirmektedir:
Acaba trilobit bu göz sistemine nasıl sahip olmuştur? Kalkitin kristal formları nasıl olup da canlının göz bölgesinde mükemmel bir şekilde dizilmiş yuvarlak lensler oluşturmuştur? Kitin malzemesiyle magnezyum atomları, bu lensin altında uygun miktar ve yüzeysel birleşimde nasıl yerleşmiştir? Dört denklemli matematiksel fonksiyonlar arasında oluşturulabilecek neredeyse sayısız ihtimal arasından nasıl olup da hassas görmeyi sağlayacak yegane eğriler olan Huygens ve Descartes eğrileri bu göze entegre edilmiştir? Acaba tüm bunlar tesadüfen gerçekleşmiş olabilir mi? Veya trilobit bu göze ihtiyaç duyup tüm bunları akıl ederek, matematiksel hesaplamalar yaparak kendisi geliştirmiş olabilir mi?
Trilobitlerdeki bileşik göz yapısı, günümüzde yusufçuk böceği ve arı gibi eklem bacaklılarda aynen mevcuttur. Bu gerçek, evrimciler için büyük bir rahatsızlık sebebidir. Evrimciler, 530 milyon yıllık bu mükemmel canlının varlığını uzun süre görmezden gelmişlerdir. Ancak gerçekler, görmezden gelinmeyecek kadar büyüktür. Trilobit, Allah'ın yarattığı kusursuz eserlerden yalnızca bir tanesidir.
Elbette trilobit gözü, tesadüflerin de trilobitin kendisinin de bir ürünü değildir. Bir rasathaneye isabet eden şimşeklerin, oradaki teleskopları daha etkili bir şekilde gösteren cihazlara dönüştürmeyeceği, bunun yerine onları tahrip edeceği açıktır.
Trilobit, tüm bu kusursuz ayarlamaların ancak taşıyıcısı, sergileyicisi olabilir. Kuşkusuz tüm bu üstün yaratılış alemlerin Rabbi olan Allah'a aittir. Trilobitin gözü, Allah'ın üstün sanatının tüm çarpıcılığıyla sergilendiği bir eserdir. Allah kusursuz yaratandır, trilobit ve diğer tüm canlıları da yoktan var etmiştir.

Evrimciler Trilobit Gerçeği Karşısında Açıklama Getirememektedirler

Trilobitlerdeki bileşik göz yapısı, günümüzde yusufçuk böceği ve arı gibi eklem bacaklılarda aynen mevcuttur. Bu göz tipi, trilobitlerde ilk olarak günümüzden 530 milyon yıl kadar önce ortaya çıkmıştır ve günümüze kadar hiçbir değişikliğe uğramamıştır.120 Eklem bacaklıların "tüm" tarihine yayılan bu "evrimsizlik", Darwinizm'e tam anlamıyla bir reddiye oluşturmaktadır.
Trilobitin keşfi ve bu canlı ile ilgili son derece özel yapıların ortaya çıkışı kuşkusuz evrimciler arasında büyük bir rahatsızlık meydana getirdi. Evrimcilerin ilk olarak başvurdukları yöntem, tıpkı yeni keşfedilen Kambriyen canlılarında olduğu gibi, bu önemli yapıyı da çok uzun süre boyunca görmezden gelmekti. Açıklamakta en fazla zorlandıkları yapı olan "göz"ün kompleks halinin, bundan 530 milyon yıl önce var olduğunu kabul etmek istemiyorlardı. Ancak, bunu görmezden gelmek, trilobitlerin milyonlarca yıl önce nasıl gördükleri ve bunun günümüzde nasıl sergilendiği gerçeğini ortadan kaldırmıyordu. Luther Sunderland bu konuyla ilgili olarak şunları söylemişti:
Trilobit konusunda uzman olan Amerikan Doğa Tarihi Müzesi'nden (Niles) Eldredge'in, göz ile ilgili problemlerden bahsetmemiş olmasını biraz tuhaf buluyorum... yaratılışı savunanları hedef aldığı son bir kitabı var. Orada trilobitten sayfalarca bahsediyor. Ama problemin en zor kısmı olan "göz"den hiç bahsetmiyor. Bence bunu, mutlaka yavaş bir gelişim olması gerektiğine ama henüz fosillerin bulunmadığına kesin olarak ikna olmuş olduğundan, bütün bunların neye işaret ettiğini göremediği için yapıyor.121
Görmezden gelmek, evrimciler için başlangıçta tercih edilen bir yöntemdi. İşin şaşırtıcı yanı, evrimi yalanlayan trilobit gözünü görmezden gelmeye çalışan Doğa Tarihi Müzesi'nden Niles Eldredge, 1960'lı yıllarda Amerika genelinde topladığı fosillerle Phacops rana türü trilobitin Orta Devonyen dönemindeki fosil kaydını örneklendirip analiz etmiş bir bilim adamıydı. Yaptığı analizler sonucunda trilobitlerin türler arasında yavaş ve kademeli bir değişim yaşamadığını, trilobitlerin fosil kaydının, durağanlık ortaya koyduğunu saptamıştı.122
Benzer sonuçlara varan bir fosil araştırmacısı da R. A. Robison'du. Robison Orta Batı Amerika'da orta Kambriyen döneminde yaşamış olan, Agnostida takımına ait trilobitlerin fosilleri üzerinde yaptığı çalışmada, "türlere has karakteristiklerin birbirleri arasında kademeli değişim açısından açık bir noksanlık" bulduğunu, yani fosil kaydının durağanlık ortaya koyduğunu bulmuştu.123 Kuşkusuz, ele geçen sayısız trilobit fosilinin ortaya çıkardığı gerçek, görmezden gelinmeyecek kadar büyüktü. Bunun üzerine evrimciler, çeşitli açıklama yöntemlerine başvurdular. 530 milyon yıl önce yaşamış olan bu kompleks canlının "varlık sebebi" ve bu özelliklere nasıl sahip olduğu, sürekli olarak farklı evrimci çevreler tarafından farklı şekillerde açıklanma girişimlerine sahne oldu. Her biri, daha sonra detaylarına yer vereceğimiz çeşitli ve birbirinden farklı teorilerle gündeme geldiler. Her nedense, bunların hiçbiri diğerini desteklemiyor, evrimciler arasında bir fikir birliği oluşmuyordu.
Evrimci Richard Fortey, evrimcilerin kendi aralarındaki fikir uyuşmazlığını şu sözlerle anlatıyordu:
Bunların ani ortaya çıkışları nasıl açıklanacak? Charles Darwin, Origin of Species'de bu konuda alışılmadık şekilde kendine güvenli olarak şöyle demişti: '(Kambriyen) trilobitlerinin, (Kambriyen'den) çok daha önce yaşamış olması gereken bir kabukludan evrimleştiğine şüphe edemem.' Bundan 13 yıl sonra, Thomas Hardy kahramanını bir başka 'ilkel kabukluyla' ilişkilendirdi. Trilobitleri arthropodlarla ilişkilendirmek belki de neredeyse içgüdüseldir. Antropolog Kenneth Oakley ise Fransa'da Yonne bölgesindeki Trilobit mağarasında üzerinde delikler olan bir örneği meşhur etti. Burası geç Paleolitik mağara idi (...) Aynı mağarada oldukça güzel kanatlı bir böcek de buldu. 1965 yılında Oakley şunları söyledi: 'Eğitimsiz ama dikkatli ve düşünceli Magdalen insanına bir trilobitin, bir kaya parçası içindeki bir böcek gibi görünmesi makul karşılanabilir.' Elbette olabilir. Magdalen insanı bir böcek görmüştür, Darwin bir kabuklu, Walcott bir araknid – ki bu örümceklerle ve akreplerle akrabadır... Bunların tümü doğru olamaz.124
Evrimci bir paleontolojik kaynakta ise trilobitlerin kökeni konusu şöyle anlatılır:
Bilinen ilk trilobitlerle ilgili büyük problem şudur ki, bunlar trilobitlerdir. Bir diğer deyişle en erken temsilcileri açık ve net bir şekilde trilobitlerdir ve başka hiçbir şeye benzememektedirler.125
Elbette ilk var oldukları günden itibaren balıkların balık, kuşların kuş veya sürüngenlerin sürüngen olması gibi "trilobitler de trilobittir"! Çünkü tüm bu canlı grupları, karakteristik özellikleri ile tam gelişmiş olarak var olmuşlardır ve yeryüzündeki varlıkları boyunca bu özelliklerini korumuşlar, başka canlılara evrimleşmemişlerdir. Dolayısıyla, bilimsel olarak ortada bir "problem" yoktur. Bilimsel bulgular, canlıların üstün bir yaratılışla var olduklarını açık ve net olarak kanıtlamaktadır. Evrimcilerin trilobitleri bir "problem" olarak göstermeye çalışmalarının tek sebebi, bu canlılardan önce yaşamış benzer canlılar, bir başka deyişle evrimsel ata benzetmesini yapacakları figüranlar; anlatacak evrim masalları bulamayışlarıdır. Trilobitlerin fosil kayıtları, yeryüzündeki yüz milyonlarca yıllık varlıkları boyunca on binlerce örnek vermiştir. Yani sorun, trilobit bedenlerinin fosilleşmemesi değildir. Trilobitler günümüzden 530 milyon ila 200 milyon yıl kadar önceki döneme ait on binlerce fosil örnek verdiği halde neden bilim adamları bu dönemden hemen önceki kayalarda "tek bir tane" dahi fosil trilobit bulamamaktadırlar. Bunun sebebi açıktır: Yüce Allah trilobitleri 530 milyon yıl önce kusursuzca var etmiştir. Trilobitlerin sözde atasal formları Prekambriyen'de değil, evrimcilerin hayallerinde yaşamışlardır.
Evrimciler bu konuda daha da sorun yaşayacağa benzemektedirler. Evrimin lehine deliller ararlarken, sürekli olarak evrimi derinden çökerten gerçeklerle karşılaşmaktadırlar. Nitekim evrimci Norman Macbeth, Harvard Üniversitesi'nde yaptığı bir konuşmada, bu gerçeği oldukça açık olarak ifade etmiştir:
Kambriyen canlılarından bir örnek, küçük bir canlı olan trilobittir. Daha başlangıçta oldukça fazla trilobit fosili bulunmaktadır ve bunları oluşturan şey yoktur (buna sebep olan evrimsel yaşam formları yoktur). Ve, eğer bunları daha yakından incelerseniz, bunların hiç de basit canlılar olmadıklarını görebilirsiniz. Bu canlılar küçüktürler, ama son yıllarda oldukça büyük çapta tartışılan bir göze sahiptirler – bu göz inanılmazdır.
Hiç bir şey yoktur ki, hazineleri bizim katımızda olmasın;
ancak onu belirlenmiş bir miktar olarak indiririz.
(Hicr Suresi, 21)
Gözler düzinelerce küçük tüpten oluşmuştur ve bunlar hafifçe farklı açılara bakmaktadırlar. Böylelikle farklı bir tüp ufuktaki her noktaya odaklanır ve bu gözler tüm alanın görüntüsünü tam olarak oluşturabilirler. Ama bu tüpler, bundan çok daha karmaşıktır. Bunların üzerlerinde mercekler vardır ve optik olarak oldukça kompleks bir şekilde düzenlenmişlerdir. Canlının görebilmesini sağlayabilmek için tam olarak gerekli olan bir başka katmana bağlılardır. Ama bundan daha da karmaşığı, bu gözlerin hiçbir kökeninin olmamasıdır.
Bu durum baştan beri herkesin canını sıkıyor - tiyatronun daha başında her şeyin yerli yerinde olması. Perde kalkıyor (Kambriyen kayalıklarında yaşam formları bulunuyor) ve sahnede çoktan oyuncular var. Tam anlamıyla modern kostümleriyle.126
Elbette evrimcilerin bu durumu görmezden gelmeleri, yeryüzünde açıkça sergilenmiş olan gerçeği değiştirmemektedir: Kambriyen döneminde son derece kompleks bir canlı yaşamıştır. O dönemin dünyasını mükemmel gözleri ile görebilmiş, mükemmel yapısı ile tüm yeryüzüne yayılmıştır. Canlıların en karmaşık organlarından "göz", hiçbir ara aşama geçirmeden, hiçbir hayali "ilkel forma" sahip olmadan aniden ortaya çıkmıştır. Bu canlının da, sahip olduğu mükemmel gözün de bir evrimsel kökeni yoktur. Çünkü bu canlı da, onun mükemmel gözleri de evrim geçirmemiştir. Bu canlı, sahip olduğu tüm mükemmellikler, tüm kompleks yapılar, hayranlık uyandırıcı gözler ve şu anda göremediğimiz renkleriyle bundan tam 530 milyon yıl önce yaratılmıştır. Onun nasıl özelliklere sahip olduğunu, nasıl yaşadığını, nasıl gördüğünü ve nasıl göründüğünü tam olarak bilen, yalnızca onu yoktan var edip yaratan Allah'tır. Allah bu gerçeği ayetinde bildirmiştir:
Yeryüzünde hiçbir canlı yoktur ki, rızkı Allah'a ait olmasın. Onun karar (yerleşik) yerini de ve geçici bulunduğu yeri de bilir. (Bunların) Tümü apaçık bir kitapta (yazılı)dır. (Hud Suresi, 6)
Evrimciler kabul etseler de etmeseler de bu açık gerçek tüm yeryüzüne hakimdir ve onların da gözlerinin önündedir:


Peki onlar, Allah'ın dininden başka bir din mi arıyorlar? Oysa göklerde ve yerde her ne varsa -istese de, istemese de- O'na teslim olmuştur ve O'na döndürülmektedirler. (Al-i İmran Suresi, 83)

Hiç yorum yok:

Yorum Gönder