25 Temmuz 2013 Perşembe

Sahte Bir Ara-Geçiş Faunası: Ediacaran

Kambriyen kayalarının altındaki kayalara Prekambriyen kayaları ismi verilir. Bunların bazıları binlerce metre kalınlıktadır ve çoğu yerinden oynamamıştır, dolayısıyla fosillerin korunumu için çok uygun koşullar sağlamaktadırlar. Eğer mikroskobik, tek hücreli, yumuşak bedenli bakteri ve algleri bulmak mümkünse, bu organizmalarla kompleks omurgasızlar arasındaki geçiş formlarının fosillerini bulmak da kesinlikle mümkün olmalıdır. Böylesine kompleks organizmaların çeşitliliğinin evrimleşmesi için gerekli çok uzun zaman diliminde milyar kere milyarlarca sayıda ara formlar yaşamış ve ölmüş olmalıdırlar. Dünyanın müzeleri, geçiş formlarının devasa koleksiyonlarıyla dolup taşıyor olmalıdır. Gerçekte, böyle tek bir fosil dahi bulunmuş değildir! Başlangıçtan beri denizanaları denizanası, trilobitler trilobit, süngerler sünger ve salyangozlar da salyangoz kalmışlardır. Dahası, örneğin, deniztarağı ve salyangoz; sünger ve denizanası; veya trilobit ve yengeçleri birbirine bağlayan tek bir fosil bulunmuş değildir.23 (Kaliforniya Üniversitesi Biyokimya profesörü Duane Gish)
Kambriyen öncesi canlıların kalıntılarının bulunduğu Avustralya'daki Ediacara tepeleri.
Ediacaran faunası, Prekambriyen'in sonunda günümüzden yaklaşık 620 ila 543 milyon yıl önceki dönemde yaşamış çok hücreli canlıları temsil eder. Prekambriyen'in sonlarına doğru, Avustralya'nın Ediacara tepelerinde, yaklaşık 600 milyon yıl öncesine ait olarak bulunan fosiller, daha önceki bulgulardan herhangi bir sonuca ulaşamamış evrimci çevreler için, bir umut ışığı olarak kabul edilmiştir. Çok hücreli canlılarda görülen çeşitlilik evrimciler tarafından, Kambriyen canlılarına ulaşan bir evrimsel süreç olarak değerlendirilmek istenmiştir. Günümüz evrimci bilim adamları bu fosillerden yola çıkarak, Kambriyen döneminin açıklanabileceğini iddia etmişler ve çeşitli teoriler üretmişlerdir. Ancak bu yönde gösterilen çabalar da, hiçbir bilimsel bulgu ile delillendirilememiş ve sonuçsuz kalmıştır.
1946 yılında Avustralyalı jeolog Reginald Spriggs'in, Avustralya Flinders Sıradağları'ndaki Ediacara tepelerinde bulduğu fosiller, 580-560 milyon yıl öncesini temsil ediyordu. Bilim adamları Paleozoik dönemden önce gelen bu döneme Ediacaran dönemi adını vermişlerdir. Ediacaran faunasının özelliği, bu dönemde aniden ortaya çıkan bazı çok hücreli canlıların varlığı nedeniyle, evrimci bilim adamları tarafından büyük bir heyecanla sahte bir ara geçiş faunası olarak kabul edilmesiydi. Kambriyen dönemine yakınlığı nedeniyle bu fosiller, evrimciler için büyük önem taşımaktaydılar. Avustralya'da bu döneme ait pek çok fosil bulunmasının ardından, Güney Namibya, Rusya, İngiltere, İsveç, Kanada ve Amerika'da da bu dönem fosil örneklerine rastlandı. Bütün bu araştırmalar sonucunda ele geçen sonuç şuydu: Ediacara bölgesinde rastlanmış olan yaklaşık 16 değişik tür, arkalarında hiçbir sert doku kalıntısı bırakmamışlardı.24 Bir başka deyişle, bu canlıların tamamı yumuşak vücutlu idi.
Prekambriyen dönemin hemen ardından Ediacaran dönemi yataklarında, aniden, büyük bir çeşitlilikte çok hücreli canlıların ortaya çıktığı doğrudur. Fakat bunlar, Kambriyen canlılarından tamamen farklı, kendilerine özgü biçimleriyle ortaya çıkarlar. Bu canlılar, Kambriyen canlılarında olduğu gibi sert dokulara ve çeşitli kompleks yapı ve organlara sahip değildirler. Bunlar, genellikle tüylü eğrelti otuna, keseye ve diske benzer şekillere sahip canlılardır. Çeşitli hassas uzantılara sahip olan bu organizmaların hiçbirinin baş kısımları veya dolaşım, sinir ya da sindirim sistemleri yoktur. Kompleks fizyolojik sistemlere sahip değildirler ve nitelikleri genel olarak belirsizdir. 
Bu çok hücreli yaşam formlarının Kambriyen'in hemen öncesinde ortaya çıkması, bu canlılar üzerinde oldukça fazla spekülasyon yapılmasına neden olmuştur. Kambriyen canlılarına açıklama getirmeye çalışan hemen her evrimci bilim adamı, Ediacaran dönemi canlıları üzerinde teoriler üreterek Kambriyen'e bir "ata" bulmaya çalışmıştır. Örneğin, evrimci paleontolog Martin Glaessner ve çalışma arkadaşları, Ediacaran faunasında, günümüz filumlarına ait bazı özellikler tespit edebileceklerini, ancak bu fosillerin, özellikleri tanımlayabilecek kadar iyi muhafaza olmadıklarını iddia etmişlerdir. Yine bir evrimci olan paleontolog Dolf Seilacher ise, aslında günümüz denizanalarına benzer canlıların o dönemde yaşadıklarını, ama kıyıya çıktıklarında kumun üzerindeki çukurlar haline geldiklerini iddia etmiştir. Ona göre, bu durum bazı hayvanların suyun içinde yüzmek yerine, çamurun altında yaşadıkları izlenimini de vermiştir.25 Alman paleontolog Adolf Seilacher ve Harvard Üniversitesi'nden Stephen Jay Gould için bu fosiller, tek hücreliden Kambriyen'deki müthiş çeşitliliğe geçiş sırasında yaşanan "başarısız deneylerdir". Oregon Üniversitesi'nden paleontolog Gregory Retallack için ise, Ediacaran fosilleri hayvan bile değildirler. Ona göre bunlar, birer liken örneğidirler. (Liken: Mantarlarla alglerin ortak yaşamasından ortaya çıkan yeni canlı türü.) Fotosentez yolu ile beslenebilmişler ve 5 km'ye varan kayalıkların altında oldukları gibi kalmışlardır.26
Allah'ın gökleri ve yeri hak ile yarattığını görmüyor musunuz? Dilerse sizi giderir-yok eder ve yeni bir halk getirir.
(İbrahim Suresi, 19)
Görüldüğü gibi Ediacaran konusunda evrimcilerin kendi aralarında bile bir fikir birliği yoktur. Asıl önemli olan ise; bu iddiaların hiç birinin, Kambriyen dönemindeki ani canlı patlamasının nasıl meydana geldiğine bir açıklama getirememesidir. Hiçbiri, Kambriyen canlılarının sözde atalarının nerede olduklarına dair bir ipucu vermemektedir. Ayrıca, Ediacaran faunasında bulunan ve Kambriyen canlılarından farklı şekillerde nitelendirilen bu yeni formların da kökeninin ne olduğunun açıklanması gerekmektedir. Dolayısıyla Ediacaran canlıları, evrimciler için bir umut ışığı değil, açıklanması gereken bir başka önemli sorundur.
Kaliforniya Berkeley Üniversitesi'nin Paleontoloji Müzesi isimli internet sayfasında bu dönem canlıları hakkında şunlar söylenmektedir:
Bu fosillerin ne olduğu sorusu hala herkesi tatmin edecek şekilde cevaplanmış değil; çeşitli zamanlarda yosun, liken, dev tek hücreli hayvanlar ve hatta günümüzde yaşayanlarla hiçbir bağlantısı bulunmayan ayrı bir hayvan alemi oldukları tahmin edildi. Bu fosillerin bazıları yorumlanması zor olan basit lekeler ve bunlar neredeyse herşeyi temsil ediyor olabilirler. Bazıları en çok nayderyanlara, solucanlara veya eklembacaklıların yumuşak bedenli akrabalarına benziyor. Diğerlerinin yorumlanması daha az kolay ve bunlar soyu tükenmiş filumlara ait olabilirler. Ancak Vendian kayaları yumuşak bedenli fosillerin yanı sıra, muhtemelen çamur üzerinde sürünen solucan benzeri hayvanların bıraktığı iz fosilleri de içeriyor.27
Ediacaran faunasına ait birkaç fosil üzerine spekülasyonlarını sürdüren evrimciler için durum, Ediacaran dönemine ait fosil türlerinin, Dünya'nın başka yerlerinde de bulunmaya başlamasıyla daha da zorlaşmıştır. Bulunan yeni fosiller, öncekilerden daha kompleks özellikler sergilemekte, ancak bunlar yine Kambriyen canlıları ile hiçbir şekilde ilişkilendirilememekte ve bu durum, söz konusu dönemde de bir hayvan çeşitliliğinin meydana geldiğini göstermektedir.

Ediacaran Dönemi Canlı Çeşitliliği ve Evrimcilerin Çelişkileri

Kambriyen'den önce veya Kambriyen sırasında ortaya çıkan tüm hayvan filumlarının birbirlerinden farklı olduklarını kabul etmek daha makuldür. Çünkü tamamen son hallerinde ortaya çıkmışlardır ve bir türü diğerine bağlayacak hiçbir ara form yoktur.28 (New York Üniversitesi Evrimsel Biyoloji Profesörü evrimci Douglas Futuyma)
Kambriyen öncesi canlıların kalıntılarının bulunduğu Avustralya'daki Ediacara tepeleri. Ediacaran canlıları, kendilerinden önceki tek hücrelilerden farklı, ilginç görünümlü canlılardı. Ancak bunlar, Kambriyen canlılarıyla hiçbir benzerlik göstermiyorlardı. Ediacaran canlıları nasıl birdenbire ortaya çıktılarsa, Kambriyen canlıları da o şekilde ortaya çıkmışlardı.
Ediacaran dönemi canlıları, kendilerinden önceki ve sonraki canlılardan farklı özelliklere sahip ilginç canlılardı. Yaklaşık yarım metre uzunluğunda Dickinsonia, ezilmiş bir görünüme sahip süngerimsi bir canlı olan Palaeophragmodictya, disk şeklinde, üzerinde küçük oluklar bulunan Aspidella, Ediacaran dönemi canlılarından birkaçıydı. Bunların bir kısmı, şu anki yaşayan hiçbir canlıya da benzemiyordu. Ancak birkaçı da, günümüz denizyıldızlarına, denizanalarına, süngerlere ve denizkalemlerine benzer özellik gösteriyorlardı.  Bu ilginç görünüşlü canlıların ortaya çıkmasıyla, evrimciler arasında büyük bir fikir ayrılığı başladı. Cambridge Üniversitesinden evrimci Simon Conway Morris, bu konuyla ilgili olarak, "Problem, aynı fosillerin, farklı kişiler tarafından tamamen farklı şekillerde yorumlanıyor olmasıdır." demişti.29
Ancak daha sonra Rusya'da ele geçen bulgular, bunların gerçekten bazı kompleks özelliklere sahip çok hücreli canlılar olduğunu onayladı. Çeşitli Dickinsonia örnekleri ve gözyaşı damlasına benzeyen ve kenarları fırfır şeklinde olan Kimberella canlılarının örnekleri bulundu. Kimberella'nın geride bıraktığı izler, bu canlının hareket edebildiğini gösteriyordu. Yani bu canlılar, kendilerinden önceki tek hücreliler gibi bulundukları yerde yaşayıp çoğalmıyorlardı. Yürümelerini sağlayabilecek organlara ve uzantılara sahiptiler.30 İngiltere Newfouldland'da bulunan Ediacaran fosilleri ise çalı biçiminde, tüye benzer şekillere sahiptiler ve bunlar çeşitli kolonilerden oluşuyordu. Bu canlıların tüye benzer uzantılarının her biri en az üç ayrı parçaya bölünmüştü. Ve bunların uç kısımları öne doğru eğimliydi. Bu canlıların en küçüklerinde bile söz konusu mikroskobik uzantı öbekleri görülebiliyordu.31 Dolayısıyla Ediacaran canlıları, bazı bilim adamlarının zannettikleri gibi içi su dolu sıradan hücre topluluklarından ibaret değildi.
Evrimciler, aynı dönemde ortaya çıkmış olan bu birbirinden farklı canlılara bir evrim senaryosu oluşturabilmek için çok uğraştılar. Fosillerin her biri için farklı sıralamalar yaptılar. Ancak ne Namibya'da bulunanlar İskoçya'dakilere uyuyor, ne de Rusya'da ele geçenler, İngiltere'dekilere uyuyordu. Aralarında bir bütünlük sağlayamadıkları bu fosilleri, Kambriyen canlılarına ilişkilendirme çabaları ise, evrimciler açısından büyük bir hayal kırıklığı oldu. Kambriyen canlılarını, onlardan önceki organizmalara bağlayan herhangi bir fosil kanıtı yoktu. Eldeki gayet muntazam kaydedilmiş Kambriyen öncesi fosillerin kalıntıları, Darwin teorisinin öngördüğü adım adım değişimin uzun tarihini yalanlamaktaydı.32
Ediacaran canlıları, kendilerinden önceki tek hücrelilerden farklı, ilginç görünümlü canlılardı. Ancak bunlar, Kambriyen canlılarıyla hiçbir benzerlik göstermiyorlardı. Ediacaran canlıları nasıl birdenbire ortaya çıktılarsa, Kambriyen canlıları da o şekilde ortaya çıkmışlardı.
Ediacaran canlılarından örnekler: Sağ alt: Dickinsonia Sol alt ve soldaki çizim: Kimberella Sağdaki çizim ve yanındaki fosil: Spriggnia
Simon Conway Morris, bu açık gerçeği şu sözlerle itiraf ediyordu:
Ama yine de, Ediacaran ve Kambriyen dönemi faunaları arasındaki farklar, iki dönem arasındaki benzerliklerden çok daha dikkat çekicidir. Bu farklar, Kambriyen'deki yeni canlı topluluğu tarafından Ediacaran bileşenlerinin seyreltilmesi yoluyla açıklanamaz. Daha çok, bu iki fauna arasında meydana gelen değişiklik, bir 'eskilerin yerini yenilerin alması' olayına benzemektedir.33
Darwinistler, Kambriyen canlılarının "hayali atalarının" yumuşak dokulu oldukları için kalıntı bırakmamış olduklarını iddia ederler. Oysa 3.5 milyar yıl öncesine ait en eski bakteri fosilleri, evrimcilerin bu aldatıcı iddialarını ortadan kaldırmaktadır.
Gerçekten de, Kambriyen'de ortaya çıkan formlar, Ediacaran'da ortaya çıkanlardan tamamen farklı canlılardı. Bu gerçeğin ortaya çıkmasıyla bazı evrimciler, Kambriyen canlılarının sözde "atalarının" bulunamamasının sebebini, dağılmış fosil kayıtlarına bağladılar. Bazıları, Kambriyen canlılarının sözde atalarının ya çok küçük olduklarından ya da yumuşak yapıya sahip olduklarından "fosilleşemediklerini" iddia ediyordu. Bazıları ise, çeşitli moleküler karşılaştırmalarla, Kambriyen'den milyonlarca yüzyıl önce var olan hayali bir atadan bahsediyordu.
Kuşkusuz bu ve bunun gibi iddiaların hiçbiri, bilimsel bir temele dayanmıyor, varsayımdan öteye gidemiyordu. "Dağınık fosil kayıtları" iddiası pek çok paleontolog tarafından reddedildi. Kambriyen öncesi döneme ve Kambriyen'e ait yeterince fosil bulunmuştu ve bunlar, eğer herhangi bir yerde bir "ata" olsa, bunun keşfedilmiş olacağına dair paleontologları ikna etmişlerdi.
Kambriyen öncesi döneme ait fosillerin, küçük ve yumuşak dokulu oldukları için iz bırakmadıkları iddiası ise, daha önce de belirttiğimiz gibi son derece gerçek dışı bir iddiadır. İddianın geçersizliğini görebilmek için, neredeyse 3 milyar yıl önceki kayalarda, bakterilerin mikrofosillerinin bulunduğu gerçeğini dikkate almak yeterlidir.34 Buna göre eğer Ediacaran döneminde, Kambriyen canlılarına benzer komplekslikte yumuşak yapıya sahip canlılar yaşamış olsaydı, kuşkusuz bunların da fosil izleri bırakmış olmaları gerekirdi. Ancak Ediacaran ile ilgili olarak elimizde olan, çeşitli çok hücreli yapılardan ibarettir. Ancak bunlar, sonradan ortaya çıkacak olan filumlardan tam anlamıyla farklı ve bağımsızdırlar.
Ve bunlar, yumuşak dokularına rağmen, fosil kayıtlarında izlerini bırakmışlardır.
Simon Conway Morris, bu konuyla ilgili olarak şunları söylüyordu:
(Alman paleontolog Adolf) Seilacher, radikal bir alternatife öncülük etti. Ediacaran fosillerinin kesin olarak cnidarian, arthropod ve annelid hattametezoan bile olmadıklarını iddia etti. Onun doğru söylemiş olabileceğini düşündüren sebeplerden biri, bu fosillerin normal olmayan bir düzen içinde saklanmış olmasıdır. Neredeyse hepsi yumuşak dokulu olmalarına rağmen, Ediacaran fosilleri tipik bir şekilde kaba katmanlar (balçık taşları ve kumtaşları) üzerinde korunmuşlar, sığ, hareketli sular üzerinde kalıntı bırakmışlardı. Bu bölgeler paleontologların, yumuşak dokuların korunmasını bekledikleri veya korunmuş yumuşak dokular aradıkları en son yerdi.35
1984 yılında Natural History dergisinde, Stephen Jay Gould'un Avustralya'daki Ediacaran fosilleri ile ilgili uzun bir makalesi yayınlandı. Gould, burada bulunan canlıların, Kambriyen'de olduğu gibi kendilerine has özel yapılara sahip temel modelleri paylaştıklarını belirtiyordu. Kambriyen canlıları, Ediacaran canlılarının yerini almış yeni varlıklardı ve henüz Kambriyen'dekiler ortaya çıkmadan Ediacaran canlılarının nesli tükenmişti. Kambriyen canlıları, Ediacaran'dakilerin gelişmiş halleri değillerdi. Dolayısıyla Ediacaran formları, Kambriyen canlılarının atası olamazdı. Yumuşak bedenli ve kendilerine özgü yapıları olan Ediacaran canlıları, sert bedenli ve çok daha kompleks olan Kambriyen canlılarıyla büyük bir farklılık gösteriyordu.36 Bu önemli gerçek karşısında Gould, şu itirafta bulunmak zorunda kalmıştı:
Ediacaran dönemine ait çok hücreli kompleksliliğinin başlangıcından beri yaşamın tarihini incelediğimiz her zaman, bir konu daima en şaşırtıcı gerçek olarak karşımıza çıkmaktadır – omurgasız deniz canlıları faunasına uzanan zaman içinde, açık bir düzen ve süreçten yoksun olduğumuz gerçeği.37
Simon Conway Morris'in konuyla ilgili itirafı ise şöyleydi:
Birkaç Ediacaran kalıntısı dışında, Ediacaran'ın ilginç yaşamı ile nispeten tanıdık Kambriyen fosilleri arasında keskin bir sınır var gibi gözükmektedir.38
Görmüyorlar mı; gökleri ve yeri yaratan Allah, onların benzerini yaratmaya gücü yeter ve onlar için kendisinde şüphe olmayan bir süre (ecel) kılmıştır. Zulmedenler ise ancak inkarda ayak direttiler. (İsra Suresi, 99)
1983 yılında Kambriyen'in kökeni sorununu çözebilmek için bir seri konferans düzenlendi. Science News dergisinin, International Geological Correlation Project (Uluslararası Jeolojik İlişkiler Projesi) komitesi ile birlikte gerçekleştirdiği bu oturum, 4. gününde, Kambriyen-Prekambriyen sınırı hakkında gelecekteki tüm çalışmalar için bir referans noktası bulabilmek amacıyla bilim adamlarının oyları ile belirsiz bir zamana ertelendi. Amerika Jeological Society'den (Amerikan Jeoloji Kurumu) Allison Palmer, oturumun ertelenmesi sonrasında, "Bizi kolay günlerin beklediğini sanmıyorum. Her birimiz birbirinden farklı derecelerde mutsuz olacağız," açıklamasını yapıyordu.39
Bundan sonra yapılacak oturumlar veya verilecek konferanslar da bir sonuç vermeyecekti. Çünkü Ediacaran canlılarını Kambriyen'e bağlayan herhangi bir delil yoktu. Bu canlıların evrimleştiklerine dair bir delil de yoktu. Yeryüzünde gerçekleşen bir evrim süreci hiçbir zaman olmamıştı. Evrimci bilim adamları, günlerce, yıllarca hiç yaşanmamış, yeryüzünde hiçbir delili olmayan bir şeyi arıyorlar, asla sonuçlandıramayacakları bir işe girişiyorlardı.
Göklerde ve yerde ne varsa O'nundur, itaat-kulluk da (din de)
sürekli olarak O'nundur. Böyleyken Allah'tan başkasından mı
korkup-sakınıyorsunuz?
(Nahl Suresi, 52)
Dahası, Kambriyen canlılarının kökenini çözme konusunda bir buçuk asırdır adeta can çekişen evrimcilerin artık Ediacaran'da ortaya çıkan kompleks canlıların kökenine de bir açıklama bulmaları gerekiyordu. Büyük bir beklenti içinde araştırdıkları tüm katmanlar, buldukları tüm fosiller, sürekli olarak evrimcilerin aleyhine delil veriyordu.
Moskova Paleontoloji Enstitüsü Prekambriyen Organizmaları Laboratuvarı'nın başı Rus paleontolog Mikhail Fedonkin, bu konuyla ilgili olarak şunları söylemişti:
Durumumuz şu anda Charles Darwin'in 150 yıl önce içinde bulunduğu durum ile aynıdır. Darwin, Kambriyen omurgasızlarının atalarının yokluğu karşısında şaşkınlığa düşmüştü. Ve bu gerçeği, türlerin aşamalarla evrimleşmesi teorisine karşı güçlü bir argüman olarak değerlendiriyordu. Şu anda Vendian (Ediacaran) faunasının da atalarını bilemiyoruz. Bu fauna da, Kambriyen'de olduğu gibi 'tamamlanmış hali' ile aniden ortaya çıkmıştır.40
Evrimcilerin anlamayı reddettikleri gerçek, canlı varlıkların belli bir süreç sonrasında "tamamlanmış" bir hal almaya ihtiyaç duymamalarıdır. Çünkü canlılar, kendilerine verilmiş özel vücut yapıları, mükemmel metabolik sistemleri, kusursuz işlev ve genetik uyumları ile bir anda yaratılmışlardır. Onları yaratan yüce Allah, sonsuz ilme, sonsuz akla, sonsuz güzellikler sunan üstün yaratma sanatına sahiptir. Bir canlının var olması için, Allah'ın dilemesi yeterlidir. Yerde ve gökte olanların tümü Allah'a aittir ve evreni, gezegenleri, insanı yaratan, sayısız güzelliği ve nimeti hiç durmadan bize sunan Allah için tüm bunları yaratmak kuşkusuz çok kolaydır.


Görmüyorlar mı; gökleri ve yeri yaratan Allah, onların benzerini yaratmaya gücü yeter ve onlar için kendisinde şüphe olmayan bir süre (ecel) kılmıştır. Zulmedenler ise ancak inkarda ayak direttiler. (İsra Suresi, 99)

Hiç yorum yok:

Yorum Gönder