25 Temmuz 2013 Perşembe

Fosillerin Yeterliliği

Darwin döneminde, canlı hücresi, içi su dolu bir torbacıktan ibaret sanılıyordu. Dönemin bilim adamları hücrenin organellerinden ve DNA'dan haberdar değillerdi. Yaşamın, ciltler dolusu ansiklopediyi dolduracak miktarda bilgiye dayandığı bilinmiyordu. Anormal doğan bebekler, annelerinin doğum sırasında kapıldığı korkuların bir sonucu zannediliyordu. Darwin döneminde, bir bölgede toprağın sabanla sürülmesinin, o bölgenin iklimini değiştireceğine inanılıyordu. Uzayı ise renksiz bir sıvı olan eterin kapladığı zannediliyordu. Birkaç nesil boyunca elleri kesilen kişilerin çocuklarının elsiz doğacağına inanılıyordu. Darwin döneminde (1859), elektron mikroskobu henüz icat edilmemişti. Elektron mikroskobu bir yana, insanlık henüz buzdolabı (1938), telefon (1876), daktilo (1867) ve hatta tükenmez kalemle (1863) bile tanışmamıştı. Dönemin araştırmacıları, pergel, pusula, termometre ve benzeri basit araçlar kullanarak doğada olup biteni anlamaya çalışıyorlardı.
Darwin döneminde, araştırmalar ve bu araştırmalar sonucunda ortaya çıkan fosil bilgileri de oldukça sınırlıydı.
Darwin döneminde, Kambriyen döneminin 60 milyon yıldan daha eskiye dayanmadığı hesaplanmıştı. Buna göre Dünya'nın hesaplanan yaşı ise 200 milyon yıldı.9 (Dünya'nın şu an belirlenen yaşı 4.6 milyar yıldır.)
Darwin döneminde, bilimin her dalı ciddi şekilde gerideydi ve bu nedenle hayali evrim süreci ile ilgili beklentiler, ilerleyen bilim ve teknolojiye ve onların insanlara sağlayacakları imkanların bulgularına bırakılmıştı. Darwin'in döneminde, fosil bulgularının bilinmeyen pek çok şeyi ortaya çıkaracağı beklentisi ile, ortaya atılan teoriler insanlara makul görünüyordu. Nitekim, o dönemden bu yana, Kambriyen dönemindeki bu ani ortaya çıkışı açıklayacak ara geçiş örneklerini bulma çalışmaları sürdü gitti. Amaç, Kambriyen fosillerini andıran Kambriyen öncesi döneme ait birkaç örnek bulabilmek, önceki dönemleri bu döneme sözde evrimsel olarak ilişkilendirecek bir bağlantı kurabilmekti.
Darwin döneminde hücre yalnızca bir su damlasından ibaret sanılıyordu. Hücrenin, milyonlarca sayfalık ansiklopediyi dolduracak bilgiye sahip oldukça kompleks bir yapısı olduğu bilinmiyordu. Laboratuvarlar ve laboratuvarlarda kullanılan gereçler son derece ilkeldi. Genetik, tıp, biyoloji, biyokimya gibi bilim dalları tanınmıyordu.
Henüz proteinlerin bile keşfedilmediği bu ortamda, Darwin, yaşamın sahip olduğu kompleksliğin farkında bile değildi. Bu şartlar altında ortaya attığı evrim teorisinin zamanla geçerliliğinin ortaya çıkacağını zannetmişti. Oysa bilimdeki ilerlemeler ve fosil bulguları, Darwin'in bu beklentisini tersine çevirdi.
Aradan 150 yıl geçti. Bilim ve teknolojideki ilerlemeler insanlara çok önemli bilgiler verdi. Biyokimya, biyofizik, genetik ve moleküler biyoloji konularındaki gelişmeler, yeryüzündeki canlılarda moleküler düzeyde bir mükemmelliğin hakim olduğunu ve dolayısıyla moleküler düzeyde bir evrimleşmenin mümkün olamayacağını gösterdi. Paleontoloji alanındaki bulgular ise, yer altında saklı olan fosillerin büyük bir bölümünü ortaya çıkarttı ve yeryüzünde var olduğu iddia edilen hayali evrimsel geçmişi haklı çıkaracak "tek bir ara geçiş canlısı bile olmadığını" gösterdi.
Stephen Jay Gould
21. yüzyılın, paleontoloji konusunda getirdiği en büyük gerçek buydu. Yeryüzünün büyük bir kısmı kazılmıştı. Oldukça geniş çaplı yapılan araştırmalar sonucunda, çok sayıda fosil örneği elde edilmişti. Darwin'in zamanla çözüme ulaşacağını düşündüğü Kambriyen'le ilgili kayıp ara fosiller konusunda ise Darwinistler açısından şaşırtıcı bir gerçek ortaya çıkmıştı: Günümüzden yarım milyar yıl ve daha öncesine ait sanılan tüm kompleks canlıların kalıntıları gerçekten de Kambriyen dönemine aittiler. Kambriyen öncesine ait fosil yatakları, Kambriyen'e geçişi gösteren hiçbir ara fosil örneği vermiyordu. Kambriyen döneminde, müthiş komplekslik ve çeşitlilik aniden ortaya çıkmıştı ve tüm bunlar Kambriyen sonrasında ortadan kaybolmuştu. Bu, gerçekten olağanüstü bir olaydı.
Artık Darwin'in takipçilerinin, hayali "kayıp fosillerle" ilgili olarak "fosiller yetersizdir" iddialarının hiçbir dayanağı kalmamış oluyordu. Harvard Üniversitesi'nden evrimci paleontolog Stephen Jay Gould, hiç çekinmeden bu önemli itirafta bulunmuştu:
Böyle bir patlamanın en ünlüsü, Kambriyen patlaması, modern çok hücreli yaşamının başlangıcına damgasını vurmaktadır. Birkaç milyon yıl içinde, neredeyse tüm hayvan anatomilerinin her temel çeşidi ilk defa olarak fosil kayıtlarında ortaya çıkmıştır… Prekambriyen (Kambriyen öncesi) kayıtlar şu anda yeterli derecede iyidir ve mükemmel ara geçiş formlarının keşfedilmemiş zincirleri ile ilgili eski iddia artık inandırıcı değildir.10
Fosil kayıtlarının günümüzde yeterince iyi olması, evrimci paleontologlar açısından büyük bir hayal kırıklığıdır. Üstelik elde edilen fosil kayıtlarının, evrime bir delil vermemesinin yanı sıra, öne sürülen sahte delilleri de ortadan kaldırdığı bir gerçektir. Evrim teorisinin öne sürdüğü sahte ve yanıltıcı evrim delilleri: (1) Ele geçen yeni fosiller üzerindeki detaylı araştırmalar, (2) milyonlarca yıl öncesine ait örneklerin bulunduğu "yaşayan fosiller" ve (3) aynı canlıya ait fosillerin farklı zaman dilimlerinde ortaya çıkması ile anlaşılan "stasis" (fosillerdeki durağanlık) gerçeği sonucunda tamamen ortadan kalkmıştır. (www.yasayanfosiller.com) Yani fosil araştırmaları, Darwin'in beklentilerini değil, Darwin'in hiç beklemediği gerçekleri sunmuştur.
Chicago'daki The Field Doğa Tarihi Müzesi'nin (The Field Museum of Natural History) eski müdürü, evrimci Dr. David M. Raup bu konuyla ilgili olarak şunları söylemiştir:
Şu anda Darwin zamanından 120 yıl ilerideyiz ve fosil kayıtları hakkındaki bilgimiz oldukça gelişti. Şu anda 250 bin türün fosil örneklerine sahibiz ama durum pek de değişmemiştir. Evrim kayıtları hala şaşırtıcı derecede düzensizdir ve ironik bir şekilde, şu anda Darwin'in zamanından daha az evrimsel ara form örneğine sahibiz. Bununla demek istediğim, fosil kayıtlarındaki Darwinist değişikliklerin klasik örnekleri, örneğin Kuzey Amerika'da atın evrimi, daha detaylı bilgiler sonucunda geçersizleşmiş veya değişime uğramak zorunda kalmıştır. Bundan daha az verilerin olduğu bir zamanda görünen şey basit tatlı ilerlemelerdi. Bunlar şimdi çok daha kompleks ve daha az aşamalı gibi görünmektedir. Bu durumda Darwin'in problemi son 120 yıldır azalmamıştır.11
Evrimci zoolog David Kitts ise fosil kayıtlarının sunduğu bu gerçekleri, evrimciler açısından "bir zorluk" olarak yorumlamıştır:
Paleontoloji, zorluklar sunmuştur. Bunlardan en kötüsü, fosil kayıtları içindeki boşluklardır. Evrim, ara geçiş formlarını gerektirir. Ama paleontoloji bunları sağlamamaktadır.12



Günümüzden 1.2 milyar yıl öncesi, tek bir çekirdeğe sahip tek hücreli canlıların yeryüzünde hüküm sürdüğü bir ortamdır. Kambriyen'in başlangıç dönemlerine doğru ise, içinde birkaç farklı hücre tipi bulunan sünger tarzı canlılar karşımıza çıkar. Kambriyen dönemi ise bu canlıların sözde atalarının değil, bu canlılardan tamamen bağımsız, kompleks ve müthiş çeşitlilikteki canlıların ortaya çıktığı bir dönemdir. Darwinistlerin açıklama getiremedikleri bu üstün yaratılış, Allah'ın kusursuz bir eseridir.






 
Paleontolojinin ortaya çıkardığı gerçek şudur: Prekambriyen adını verdiğimiz Kambriyen öncesi dönem, fosil kayıtlarına göre tümüyle tek hücreli canlıların yaşadığı bir dönem olarak karşımıza çıkmaktadır. Günümüzden 1.2 milyar yıl öncesi, içinde DNA bulunan bir çekirdeğe sahip tek hücreli canlıların yeryüzünde hüküm sürdüğü bir ortamdır. Kambriyen'in başlangıç dönemlerine doğru gelindikçe, içinde birkaç farklı hücre tipi bulunan sünger tarzı canlılar karşımıza çıkar. Hücreler, kendi fonksiyonlarını yerine getiren özelleşmiş durumdaki hücrelerdir. Ancak bu canlılar, herhangi bir kapsamlı iç yapıya sahip olmayan, sinir sistemleri veya kas lifleri bulunmayan varlıklardır.13 Yani Kambriyen canlılarından oldukça farklıdırlar.
Fosil kayıtları Kambriyen'e ait olarak, bir anda ortaya çıkan birbirinden bağımsız, müthiş çeşitlilikteki canlıların özelliklerini ortaya çıkarmıştır, onların atalarını değil! Kaliforniya Üniversitesi'nden evrimci biyolog James W. Valentine, bu konuyla ilgili olarak şu itirafta bulunmaktadır:
Fosil kayıtları, filum ve omurgasız sınıflarının kökeni sürecine doğrudan kanıt sağlama konusunda oldukça az yardımcı olmaktadır. Fosil kalıntılarından söyleyebileceğimiz kadarıyla, fosil kayıtlarındaki her filum, ilk ortaya çıktığında, karakteristik vücut planı ile çoktan evrimleşmiş haldedir. Hiçbir filum birbiri ile ara fosiller yoluyla bağlantılı değildir. Gerçekten de, hiçbir omurgasız sınıfı bir başka sınıf ile bir seri ara geçiş canlısı yoluyla bağlantılı olamaz. Filum ve sınıflar arasındaki ilişki onların benzerliklerine göre anlaşılır. Ancak, filojeni analizlerinin en komplike teknikleri bile filumlar arasındaki (ya da aynı zamanda pek çok sınıf arasındaki) ilişki ile ilgili fikir ayrılıklarını çözmekte başarılı olamamaktadır.14
Bruce Runnegar
Valentine'ın itiraf ettiği bu gerçek, fosil kayıtlarının evrime hiçbir kanıt sağlamadığı, canlıların bulundukları yerde aniden ortaya çıkmış oldukları gerçeğidir. Bir başka deyişle evrimci bilim adamları, Kambriyen'le ilgili olarak bir evrimin gerçekleşmediğini itiraf etmek zorunda kalmaktadırlar. Hayali Prekambriyen ara geçiş fosilleri yerine, sayıları artmış kompleks Kambriyen canlıları ile karşılaşılması, Kaliforniya Üniversitesi paleontoloji profesörü evrimci Bruce Runnegar'ın da şu itirafta bulunmasına sebep olmuştur:
Beklendiği gibi paleontologlar fosil kayıtları üzerinde yoğunlaştılar ve omurgasız gruplarının müthiş çeşitliliğinin erken tarihi ile ilgili çok zengin bir bilgi topladılar. Ama onların kökeni hakkında öğrendikleri oldukça az.15
Evrim teorisinin dayandığı tek nokta fosil kayıtlarıdır. Ancak fosil kayıtlarının yeterliliği, yeryüzünün oldukça büyük bir alanının kazılıp araştırılmış olduğu gerçeği, canlıların evrim geçirmediklerinin açıkça anlaşılması için yeterlidir. Yaşanmış olan herhangi bir evrim süreci yoktur. Evrimcilerin, "fosil kayıtları yeterlidir ve şu ana dek hiçbir ara fosil canlısına rastlanmamıştır" şeklindeki açıklamaları, aslında "evrim teorisini destekleyecek tek bir delil bile yoktur" itirafından farklı bir şey değildir. Ve bu gerçek, açıkça, tüm delilleriyle Allah'ın Yüce Varlığı'nı, mükemmel yaratma sanatını ve üstün kudretini göstermektedir. Canlılar, adeta birer sanat eseri gibi, sahip oldukları tüm hayranlık uyandırıcı özellikleriyle birlikte Allah'ın dilediği bir anda, Allah'ın dilemesiyle yaratılmışlardır.
Haberin olsun, göktekilerin ve yerdekilerin tümü gerçekten Allah'ındır. Haberin olsun; şüphesiz Allah'ın va'di haktır; ancak onların çoğu bilmezler. O, diriltir ve öldürür. Ve O'na döndürüleceksiniz. (Yunus Suresi, 55-56)
Göklerde ve yerde ne varsa tümü Allah'ındır.
Allah, her şeyi kuşatandır.
(Nisa Suresi, 37)

Hiç yorum yok:

Yorum Gönder