Kambriyen canlılarının en göze çarpan özelliklerinden birisi, kompleks bir av-avcı ilişkisi sergilemeleri, gelişmiş saldırı ve savunma organlarına sahip olmalarıdır. Kambriyen öncesinde bu gibi yapılardan eser bulunmadığı halde Kambriyen canlılarının böylesine gelişmiş silahlarla donatılmış olmaları, komplekslikte ani ve kapsamlı bir gelişme anlamına gelmektedir.
Kambriyen canlılarının donanmış oldukları savunma sistemleri Kambriyen ekosisteminin çok gelişmiş olduğunu ortaya koymaktadır. Bristol Üniversitesi'nden paleontolog Derek E.G. Briggs, Kambriyen canlılarından Anomalocarid'in kompleks sistemlerine atıfta bulunarak konu hakkında şu yorumu yapmaktadır:
Anomalocarid gibi canlılar, erken Kambriyen'de dahi çok gelişmiş, büyük, iyi uyum sağlamış avcılar bulunduğunun belirtisi. Bu da Kambriyen ekosistemlerinin günümüzde gördüklerinizden o kadar farklı olmadığını gösteriyor. Yaşam alanlarını farklı organizmalar dolduruyordu ama bunların yapılanması aynıydı.93
Nanjing Jeoloji ve Paleontoloji Enstitüsü'nden Jun-yuan Chen ise benzer bir değerlendirmesinde, hızla ortaya çıkıp büyüyen Kambriyen ekolojisinin günümüzdeki gibi gelişmiş olduğunu ifade etmiştir:
[Kambriyen'de] Oldukça gelişmiş seviyede bir ekosistem vardı. Besin zinciri günümüzde olduğu kadar karmaşıktı.94
Kambriyen'de aniden ortaya çıkan bu "avcılar", kademeli gelişim anlayışına dayalı Darwinizm'le çok açık bir çelişki ortaya koymaktadır. Kademeli gelişim ve sayısız ara-geçiş formu varsayımlarını esas alan Darwinizm, fosil kayıtlarında çoğu canlının eksik, kusurlu, işlevsiz biyolojik yapılara sahip olmasını, Kambriyen'deki kompleks saldırı ve savunma sistemlerinin işe yaramayan, yarım kalıntılarının bulunmasını gerektirir. Oysa bu canlılar tam fonksiyonel ve eksiksiz yapıdaki donanımlarıyla "aniden" yaratılmışlardır. Evrimci yazar Richard Monastersky, kademeli gelişim varsayımlarının bu konuda nasıl boşa çıktığını şöyle açıklamaktadır:
Başlangıçta insanlar Kambriyen'i, ekosistemlerin gelişiminde erken bir aşama olarak değerlendirdiler. Yırtıcılığın çok iyi gelişmiş bir strateji olmayacağı tahmin ediliyordu. Bu teoriye göre en erken yırtıcılar, nispeten basit canlılar olarak başlayıp, daha sonraları milyonlarca yıllık bir süreçte daha gelişmiş özellikler evrimleştiren canlılar olacaktı. Yırtıcılar, saldırı silahlarına ilaveler yaptıkça, avlar da gelişmiş savunma sistemleri geliştirecekti. Ancak fosiller, silahlanma savaşının, Kambriyen patlamasında neredeyse bir gecede hızlandığını gösteriyor. Chengjang faunasında, geniş çeşitlilikte, koruyucu zırhlar sergileyen, sert kabuklu ve uzun omurgalı canlılar büyük artış göstermişti. Benzer şekilde Anomalocarid, bir dizi, müthiş beslenme araçlarıyla sahnede yerini almıştı.95
Kambriyen faunası, ortaya koyduğu komplekslikle evrim teorisinin iddialarını kesin ve net bir şekilde çürütmüştür. Çünkü evrim teorisi, tür seviyesinde olduğu gibi, faunalarda da basitten komplekse doğru gelişim gerektirmektedir. Milyonlarca yıl önce yaşamış canlıların faunalarını keşfeden paleontologların, bunları canlıların birbirleriyle ve çevreleriyle olan ilişkileri açısından basitten komplekse doğru dizebilmeleri, iddia edilen evrimi delillendirebilmeleri gerekmektedir. Ancak Darwinizm, böyle bir evrimin varlığına dair tek bir delil bile getirememiştir.
Kambriyen faunası gibi kompleks bir fauna, jeolojik katmanlar boyunca alttan üste doğru sıralanmış daha basit faunaların ardından değil, özgün ve izole olarak ortaya çıkmıştır. Bir insanın tüm bu gerçekler karşısında akılcı ve dürüst olarak söyleyebileceği tek şey, Kambriyen faunasını tüm kompleksliğiyle Yüce Allah'ın yaratmış olduğudur.
Genomik komplekslik
Kambriyen döneminde aniden ortaya çıkan anatomik komplekslikler, canlıların DNA'sındaki genetik bilgi seviyesinde de bir patlama anlamına gelmektedir. Prekambriyen'de var olan tek hücreli bir ökaryot, bir çekirdek ve birçok organelle kendi içinde çok özelleşmiş, kompleks bir yapıdır.96 Ancak yine de tek hücreli ökaryot, nihayet tek bir tip hücreyi temsil etmektedir. Trilobit veya yumuşakçada ise, sayısı düzinelerle ifade edilen özel dokular vardır ve bunlar özelleşmiş hücre tiplerinden meydana gelir. Kambriyen filumlarında ortaya çıkan bazı canlıların günümüzdeki örneklerine bakarak, bunların tipik olarak 40 ila 60 arasında değişen sayıda hücre tipi barındırdıklarını söylemek mümkündür.97
Yeni hücre tipleri ise birçok yeni ve özelleşmiş proteinin varlığını gerektirir. Örneğin bir bağırsağın yüzeyinde yer alan ve sindirim enzimi salgılayan bir hücre -minimum gereklilikler olarak- şeklini değiştirebilecek yapısal proteinlere, sindirim enziminin salgılanmasını kontrol eden düzenleyici enzimlere ve sindirim enziminin kendisine ihtiyaç duyar.98 Yeni proteinler ise DNA'da kodlanmış yeni genetik bilgi gerektirirler. O halde hücre tiplerinin sayısında bir artış, özelleşmiş genetik bilgide önemli derecede artış anlamına gelmektedir. Bir organizmanın, sahip olmadığı bir proteini üretecek bir geni tesadüfen kazanması ise matematiksel olarak imkansızdır. Evrimci bir biyolog olan Frank Salisbury bu imkansızlıkla ilgili olarak şunları söyler:
Orta büyüklükteki bir protein molekülü, yaklaşık 300 amino asit içerir. Bunu kontrol eden DNA zincirinde ise, yaklaşık 1000 nükleotid bulunacaktır. Bir DNA zincirinde dört çeşit nükleotid bulunduğu hatırlanırsa, 1000 nükleotidlik bir dizi, 41000 farklı şekilde olabilecektir. Küçük bir logaritma hesabıyla bulunan bu rakam ise, aklın kavrama sınırının çok ötesindedir.99
Moleküler biyologlar, tek hücreli bir organizmanın, yaşamının devamı için ihtiyaç duyduğu proteinleri üretebilmek için en az 300 ila 500 gen (yaklaşık 318.000 ila 562.000 nükleotid) taşıması gerektiğini tahmin etmektedirler.100 Daha kompleks tek hücreliler, 1 milyon nükleotid gerektirirler. Ancak kompleks bir hayvanın yaşamını devam ettirmesi, bundan binlerce kez daha fazla miktarda kodlanmış talimat gerektirir. Örneğin bir meyve sineği olanDrosophilia melanogaster'in genomunda 120 milyon kadar nükleotid bulunmaktadır. Dolayısıyla tek hücreliden çok hücreliye geçiş, komplekslikte veya bilgi içeriğinde önemli miktarda artış gerektirir.
Örneğin kompleks bilgisayar yazılımları binlerce kişi tarafından yazılmış ve test edilmiş ürünlerdir. Çok hücrelilerdeki genomik komplekslik, insanoğlunun ürettiği herhangi bir yazılımdan çok daha komplekstir. Kuşkusuz en ileri teknolojilerle dahi üretilmesi mümkün olmayan bir yazılımın, günümüzden 530 milyon yıl kadar önce, Kambriyen canlılarının DNA'sında "aniden" belirmesi hiçbir tesadüfle açıklanamaz. Bunu iddia etmek, insanoğlunun ulaştığı en ileri bilgisayar teknlojilerinin bir hurdalığa isabet eden yıldırımla ortaya çıkabileceğini iddia etmek gibi olur. Yani "saçmalamak" anlamına gelir. Dolayısıyla Kambriyen canlılarının kökeni konusunda, tesadüf iddiasına ve amaçsız doğa olaylarına başvurmak tamamen akıl dışıdır.
Bir bilgisayar yazılımı, daima onu meydana getiren bilinçli bir sebebin yani bir bilgisayar mühendisinin varlığını gerektir. Kambriyen canlılarının en gelişmiş bilgisayar yazılımlarının dahi erişemediği kompleksliğinin de ancak üstün akıl sahibi bir Yaratıcı'nın varlığıyla açıklanabilir olduğu kesin bir gerçektir. Hiç şüphesiz Kambriyen canlılarının genomik kompleksliği tesadüflerle var olmamış, tüm bunları alemlerin Rabbi olan Yüce Allah yaratmıştır.
Hiç yorum yok:
Yorum Gönder