Kambriyen'de ortaya çıkan canlıların arasındaki farklar oldukça büyüktür. Bu farklar bazen öylesine büyüktürler ki, bazı canlılar tek bir türe özeldir. Bunun gibi bir şey daha önce olmamıştır ve bundan sonra da gözlemlenmemiştir.44
Charles Doolittle Walcott, ABD'nin ünlü müzelerinden Smithsonian Institution'da görevli yönetici (1907-1927) ve bir paleontologdu. Kanada'nın Rocky Dağları civarındaki Burgess bölgesinde çalışan demiryolu işçilerinin, çeşitli fosiller bulduğuna dair duyumlar aldı. 1907 yılının Temmuz ayından itibaren konuyu araştırmak için bölgeye ziyaretler gerçekleştirdi ve sözü edilen fosillerden örnekler aramaya başladı. 31 Ağustos 1909 günü, tecrübeli paleontoloğun yine Burgess'te fosil araştırması için bulunduğu günlerden biriydi. Ancak bir farkla: Walcott, başlangıçta sıradan görünen o günkü araştırmasınının kısa bir süre sonra paleontoloji tarihinin en büyük bulgularından birini vereceğinden habersizdi.
Burgess'teki kayalar, şist adı verilen kaya tipindeydi ve ince ince tabakalardan meydana geliyordu. Böyle bir kaya üzerindeki tabakalar, kayaya uygun açıdan vuruldukça birbirinin üzerinden kayıyor, barındırdıkları fosil izler gün ışığına çıkıyordu. Walcott, böyle bir Burgess Shale kayasında o gün ilk Kambriyen fosilini ele geçirdi. Detaylı kazılara daha sonra başlamak üzere fosillerin yerini işaretledi. Araştırmalarına yeniden başladığında, paleontolojik değeri adeta bir altın madeni olan bulgular ele geçirmişti.
Walcott, o yıllarda yaptığı incelemelerde, ilk bakışta gizemli görünen bazı yumuşak vücutlu canlıların izlerine rastlamıştı. Bu canlıları tanımaya, onların neden burada olduklarını anlamaya çalıştı. O ana kadarki bilgilere göre, bunların hiçbirinin burada olmaması gerekiyordu. Bulgularının olağanüstü öneme sahip olduklarını fark eden Walcott, örnekleri hemen incelemeye aldı.
Bu bölge, şaşılacak derecede iyi korunmuş Kambriyen fosilleriyle dolu bir faunaydı. Hayvan fosillerini barındıran en eski fosil katmanları buradaydı ve bu katmanlar müthiş bir çeşitlilik ve komplekslik sergiliyor, yüzmilyonlarca yıl öncesi döneme bir pencere açıyordu. Bulunan fosiller, yumuşak bedenli canlılara ait olmalarına rağmen çok iyi korunmuşlardı. İnce kaya tabakalarının arasındaki fosiller sanki yumuşak dokuların dahi detayını gösteren minyatür birer röntgen filmi gibi duruyorlardı. Walcott, kolsu ayaklılar, solucanlar ve eklem bacaklılar gibi çok çeşitli gruplardan hayvanların fosillerini buldu. Bunlar, birçoğu yumuşak bedenli olan çok sayıda deniz canlısıydı.
Kanada'daki Burgess Shale Faunası
Peki ama yüz milyonlarca yıl önce deniz tabanında yaşamış olan canlıların fosilleri Rocky dağlarının deniz seviyesinden yaklaşık 3000 metre yüksekliğinde ne arıyordu? Anlaşılıyordu ki, bu canlıların üzeri, yüzmilyonlarca yıl önce deniz tabanında meydana gelen bir kayma sonucunda kumla örtülmüş, bu tortullu tabaka, sonraki jeolojik hareketlerle yükselerek Rocky dağlarına oturmuştu. Böylelikle en eski kompleks canlıların son derece iyi korunmuş fosillerinin Walcott'un gözlerinin önünde belirmesi mümkün olabilmişti.
Walcott bölgeyi, yakındaki Burgess dağından esinlenerek Burgess Shale (Burgess Şisti) olarak isimlendirdi ve 1910 - 1917 yılları arasında burada yaklaşık 65.000 fosil örneği topladı.45
Burgess Shale bölgesinde, en eski kompleks canlıların yaklaşık 65.000 kadar örneğini toplayan Charles Doolittle Walcott, tarihin en büyük bilim sahtekarlıklarından bir diğerinin sahibiydi. Bulduğu fosillerin evrim teorisini tümüyle ortadan kaldıracak büyük bir delil olduğunu bildiğinden, bunları tam 70 yıl, müdürü olduğu Smithsonian Müzesinde sakladı. Ancak Kambriyen gerçeği örtbas edilecek gibi değildi. Dünyanın çok çeşitli yerlerinde ortaya çıkan yeni fosiller, Kambriyen döneminde bir canlı patlaması olduğunu açıkça gösteriyordu. 70 yıl sonra ortaya çıkarılan Burgess Shale fosilleri de bu gerçeği en mükemmel şekilde ilan etmişti.
Walcott topladığı fosillerin hangi filumlara ait olduğuna baktığında çok şaşırdı. Çünkü bulduğu fosil tabakası çok eskiydi ve bundan daha eski tabakalarda kayda değer bir yaşama rastlanmamıştı; ama bu tabakada bilinen filumların neredeyse tamamına ait canlılar vardı. Dahası hiç bilinmeyen filumlara ait fosiller de bulmuştu. Bu, hayvanlar alemindeki tüm vücut yapılarının, aynı jeolojik devirde, bir arada ortaya çıktıklarını gösteriyordu.
Bu ise Darwin'in teorisi için yıkıcı bir darbe oluşturuyordu. Çünkü Darwin canlıların yavaş yavaş dallanan bir ağacın kolları gibi geliştiğini ileri sürmüştü. Darwin'in kurguladığı evrim ağacına göre, yeryüzünde ilk başta tek bir filum olmalı, sonra uzun zaman dilimleri içinde farklı filumlar yavaş yavaş ortaya çıkmalıydı. Oysa Walcott, tüm filumların aynı anda ve aniden ortaya çıktıklarını gösteren kanıtlarla yüz yüzeydi. Bu, "evrim ağacı"nın tamamen tersine dönmesi anlamına geliyordu. Ağacın en uç dallarını sembolize eden ve türlerin ardından en son oluşması gereken filumlar, canlı tarihinin daha en başında ortaya çıkmışlardı.
Walcott'un bu bulguları kuşkusuz oldukça önemliydi. Ama Darwinizm'e yönelik bu büyük darbenin açığa çıkması için 70 yıl beklemek gerekecekti.
Fosil kayıtları, Walcott gibi sahtekarlar tarafından saklanmaya çalışılsa da, yeryüzü tarihinde hakim olan büyük gerçek, çeşitli delillerle sürekli olarak evrimcilerin karşısına çıkmaktadır: Yaratılış Gerçeği. Fosil kayıtları bu gerçeği sürekli olarak ilan etmekte, Allah'ın kusursuz yaratması sürekli olarak sergilenmektedir. Evrimciler aksini kanıtlamak için ne kadar çaba gösterirlerse göstersinler, Walcott örneğinde olduğu gibi, sahtekarlık yöntemleri daima başarısızlıkla sonuçlanacaktır.
Çünkü Walcott, elde ettiği fosilleri bilim dünyasına açmak yerine, gizlemeye karar verdi. Washington D.C.'deki ünlü Smithsonian Müzesi'nin müdürü olan Walcott koyu bir Darwinistti. Evrim teorisine göre bu denli eski kayalarda nispeten basit yapıda fosillerin bulunması beklenirdi. Oysa bulduğu fosillerin komplekslik açısından günümüzde yaşamakta olan yengeç, denizyıldızı, solucan gibi canlılardan hiçbir farkı yoktu. İşin Darwinistler açısından en endişe verici yanı ise, Burgess Shale'de de, daha eski kayalarda da, bu canlıların atası olabilecek hiçbir fosil örneğinin bulunamamış olmasıydı. Bu açmazlarla karşılaşan Walcott, elde ettiği fosillerin evrim teorisine büyük bir sorun oluşturacağından emin olduğu için, bunları açıklamak yerine, çektiği bazı fotoğrafları, birtakım notlarla birlikte Smithsonian Institution'a yolladı. Fosiller burada yetmiş yıl kadar unutulacakları çekmecelere kilitlendiler. Burgess Shale fosillerinin gün ışığına çıkması, ancak 1985 yılında, müzenin arşivlerinin yeniden incelenmesi sayesinde oldu. İsrailli bilim adamı Gerald Schroeder bu konuda şu yorumu yapar:
Eğer Walcott isteseydi, fosiller üzerinde çalışmak üzere bir ordu dolusu öğrenciyi görevlendirebilirdi. Ama evrim gemisini batırmamayı tercih etti. Bugün Kambriyen devri fosilleri Çin'de, Afrika'da, İngiliz Adaları'nda, İsveç'te ayrıca Grönland'da da bulunmuş durumdadır. (Kambriyen devrindeki) Patlama, dünya çapında yaşanmış bir olaydır. Ama bu olağanüstü patlamanın doğasını tartışmak mümkün olmadan önce, bilgi gizlenmiştir.46
Burgess Shale fosilleri Walcott'un ölümünden on yıllar sonra yeniden incelendi. "Cambridge grubu" olarak anılan ve Harry Blackmore Whittington, Derek Briggs ile Simon Conway Morris'ten meydana gelen uzmanlar ekibi, 1980'lerde fosilleri detaylı bir şekilde analiz ettiler. Ve faunanın Walcott'un belirlediğinden çok daha çeşitli ve sıradışı olduğu sonucuna vardılar. Fosillerin, günümüzde bilinen canlı kategorileri altında sınıflandırılamayacağı yönünde görüş bildirdiler. Canlılar, 542–490 milyon yıl öncesinde süregelmiş Kambriyen döneminde, oldukları gelişmiş ve kompleks halleri ile aniden ortaya çıkmışlardı.
Ortaya çıkan sonuç öylesine beklenmedikti ki, bilim adamları bu ani hareketi bir "patlama" olarak adlandırdılar. "Kambriyen Patlaması", bilim tarihinin en benzersiz, evrimci bilim adamları için ise en açıklamasız olaylarının başında geliyordu. Kendi döneminde Kambriyen bulgularının farkında olan Darwin bile, bu önemli olaya açıklama getirilemediği sürece, teorisinin geçerliliğinin şüphede olabileceği gerçeğini kabul etmişti.47
Bilim dünyasının, Burgess Shale fosilleriyle gecikmeli tanışması böyle gerçekleşti. Burgess Shale, çok iyi korunmuş fosilleriyle yüz milyonlarca yıl önceki Kambriyen ekosistemlerine açılan bir pencere gibiydi. Bu yüzden bilim adamları arasında giderek artan bir ilginin odağı oldu. 1980'li yıllarda yeni Kambriyen fosil alanlarının ortaya çıkarılması, Kambriyen patlamasına olan merakı daha da artırdı. Yeni paleontolojik bulgular, patlamanın çapının tahmin edilenin çok ötesinde olduğunu gösteriyor, durumu evrimciler adına çok daha vahim bir hale sokuyordu. Walcott'un endişeleri yerini bulmuştu. Kambriyen patlamasıyla ilgili bilgi akışı, Darwinist teori üzerinde bir "asit etkisi" meydana getirmekte gecikmedi. Kambriyen patlamasıyla ilgili anlayış geliştikçe Darwinizm'in temel varsayımlarının çürüklüğü kesin ve net bir şekilde ortaya çıktı.
Kitabın şimdiye kadarki kısmında, Kambriyen öncesi dönemi ve o dönem canlılarını inceledik. Kitabın bundan sonraki kısmında ise, göz kamaştırıcı bir canlı çeşitliliğinin ortaya çıktığı ve sergilendiği Kambriyen dönemi sürecini inceliyor olacağız. Bu amaçla biyolojik çeşitliliğin Kambriyen öncesi ve sonrası dönemlerdeki seyrini ele alacağız. Bu bize canlı kategorilerinin ortaya çıkışı hakkında genel bir fikir verecektir. Daha sonra Kambriyen dönemindeki olağanüstü kompleksliği inceleyecek, bu canlılardaki üstün yapı ve sistemlerin evrimciler için ne denli büyük bir problem oluşturduğuna bakacağız. Komplekslikle ilgili bölümden sonra fosil kayıtlarının ortaya koyduğu tabloyu Darwinizm'in varsayımlarıyla karşılaştıracak, Darwinizm'in neden "yıkıma uğramış" bir teori olduğunu göstereceğiz. Bu noktada, ana beden kategorilerinin (filumların), fosil tabakalarında ortaya çıkışıyla ilgili genel tabloyu 3 maddede özetleyerek başlayabiliriz:
- Kambriyen dönemi öncesindeki milyarlarca yıl boyunca yeryüzü sadece tek hücreli organizmalara ve kompleks sistemlere sahip olmayan bazı çok hücrelilere ev sahipliği yapmıştır. Bu canlıların oluşturduğu filum sayısı sadece 3'tür.
- Canlılar aleminin birçok filumu, Kambriyen döneminin sadece 5-10 milyon yıllık bir döneminde aniden ve kusursuz beden yapılarıyla ortaya çıkmıştır. Dönemin sonu geldiğinde ortaya çıkmış olan filum sayısı 50'yi bulmuş, canlılar aleminin tüm filumlarının fosil kayıtlarında belirmesi -bir istisna ile- tamamlanmıştır.
- Ana beden yapıları açısından Kambriyen dönemi sonrasında fosil kayıtlarına damgasını vuran olgu 'durağanlık' olmuştur. Darwinist beklentilerin tam aksine, filum gibi yüksek kategorilerin sayısında artış olmamış, hatta bir kısım filumların soyunun tükenmesiyle bunların sayısında azalma olmuştur. Dolayısıyla Kambriyen devri, ana beden yapısı seviyesinde günümüze oranla daha komplekstir.
Hiç yorum yok:
Yorum Gönder