5 Ağustos 2013 Pazartesi

Kambriyen Gerçeği Darwinizm'in Dogmatizmini Yeniden Gözler Önüne Sermiştir

Kambriyen patlaması, Darwinizm'e olan bağlılığı ile bilinen Scientific American dergisinde yayınlanmış bir makalede, "evrim biyolojisinin en derin paradoksu" olarak nitelendirilmiştir.183 Kambriyen patlaması, evrimcilerin bakış açılarını oturttukları temel varsayımların tümünü geçersiz kılmıştır. (Basitten komplekse gelişim, ara-form iddiası, önce türlerin çeşitleneceği iddiası ve mekanizmalarla ilgili varsayım vs.). Diğer yandan Darwinistler teorilerini bir dogma, doğanın bir kanunu olarak benimsemişlerdir. Bu körü körüne inançları sebebiyle kanıtlarla teorinin çeliştiği yerde teoriyi değil, daima kanıtları sorgulamayı alışkanlık haline getirmişlerdir.
Körü kürüne benimsedikleri evrim teorisi, dünya görüşlerini öylesine ele geçirmiştir ki, bu düşünceyle ilgili en küçük şüphe duygusuna kapılmaları dahi neredeyse imkansız olmaktadır. Durum öylesine vahimdir ki, Darwinizm hakkında şüpheyle baktıkları tek şey, Darwinist teoriye şüpheyle bakanlardır!
Bilim tarihçisi Margorie Grene, Darwinistlerin bu kapalı zihin yapısını şöyle ifade etmiştir:
Darwinizm, bir bilim dinidir ve insanların zihnini ele geçirmektedir... Değiştirilmiş ama karakteristik olarak hala Darwinci olan teori, yandaşlarınca dinsel bir ihtirasla vaaz edilen bir Ortodoksluk haline gelmiştir ve teorinin yandaşları görüşlerinden, sadece bilimsel inançta ermiş olmayan, birkaç bozguncunun şüphe duyduğunu düşünmektedirler.184
İşte Darwinistler, Kambriyen patlaması gibi tüm yönleriyle evrimin anti-tezini haykıran bir olayı ele alırken dahi bu kapalı zihin yapısını korumakta, körü körüne inançlarını asla sorgulamamaktadırlar. Kambriyen patlaması bilimsel bir gerçektir. Dolayısıyla bunun sonuçlarını kabullenmeyi reddeden bir anlayış, gerçekçilikten tamamen uzak ve dogmatiktir. Bu anlayışın Darwinistleri, bilim dışı davranışlara itmesi de kaçınılmaz olmaktadır.
Kuşkusuz bunların başında Walcott'un kanıtları örtbas edişi gelmektedir. Walcott, akademik açıdan bilgili ve yetenekli bir bilim adamıydı. 27 yıl hizmet ettiği Amerikan Jeoloji Araştırmaları'nın 12 yıl boyunca başkanı olarak çalışmıştı. Daha sonra Amerika'nın en köklü ve saygın bilimsel kurumlarından Smithsonian Institution'ın tam 20 yıl boyunca yöneticiliğini yürütmüştü. Üstelik Ulusal Bilimler Akademisi'nin başkanlığına kadar yükselmişti. Bu kariyeri onu Amerikan tarihinin en önemli bilimsel simalarından biri yapıyordu.
Ama tüm bilgi ve tecrübesine rağmen, Burgess Shale'deki fosillere karşı eşi güç bulunur bir körlük sergilemişti. Birçok Burgess Shale canlısı bilim için, yepyeni filumların varlığını haber veriyordu. Bunları yeni filumlarda ele almak, bilinen filumlara başkalarını eklemenin gerektiği, gün gibi ortadaydı. Ama Walcott, paleontologlar tarafından "yaşam tarihinde en göze çarpan ve kafa karıştıran olay"185 olarak anılan Kambriyen patlamasını görmezden geldi. Yeni filumlar isimlendirmek yerine, fosilleri var olan filumların kalıbına uydurmaya çalıştı. Bu son derece yüzeysel, bir o kadar da zorlama bir yorumdu. Paleontoloji dünyası, Walcott'un yorumlarının ne denli çürük ve çarpık olduğunu, Morris ve ekibinin çalışmalarının yanı sıra, Harvard Üniversitesi'nden paleontolog Stephen J. Gould'un ödüllü kitabı Wonderful Life (Harika Yaşam - 1989) sayesinde anladı. Walcott'un not ve fotoğraflarını birer birer inceleyen Gould, bu kitabında onu yoğun olarak eleştirdi. Burgess Shale'deki olağanüstü duruma karşı Darwinist ön yargıları sebebiyle körleştiğini yazdı. Walcott, Darwinist senaryoya saplantılı bağlılığı sebebiyle gözünün önündeki gerçekleri değil, zihninde yaşattığı hikayeyi anlatmıştı.
Hamd, gökleri ve yeri yaratan, karanlıkları ve aydınlığı (nuru) kılan Allah'adır. (Bundan) Sonra bile, inkar edenler, Rablerine
(bir takım varlıkları ve güçleri) denk tutuyorlar.
(Enam Suresi, 1)
Aslında Walcott sadece bir başlangıçtı. Günümüz evrimci bilim adamları da Kambriyen patlaması karşısında gösterdikleri performansla bu bilimsellikten uzak tutumu sürdürdüler. Darwinistlerin bu dogmatizmi, Kambriyen patlamasının süresini sadece beş milyon yıla indirgeyen zirkon tarihlendirmeleri karşısında bile değişmemişti.
Darwinistler akıl, bilim ve mantığın gerektirdiği çok kolay bir şeyi, bu çok güçlü kanıtları takip edip sonuçlarını kabullenme işini başaramamaktadırlar. Konu kendi dünya görüşleri olunca bilimsel şüpheciliği hemen bir yana bırakmaktadırlar.
"Bilimde şüphecilik esastır" mantığı, bilimsel ilerlemenin ancak şüphecilik üzerine gerçekleşebileceği üzerine kurulmuş bir felsefedir. Eğer bilimde şüphecilik esassa, Darwinistlerin, tesadüflerin her şeyi meydana getirdiğine inandıkları gibi, her şeyi Allah'ın yarattığına da ihtimal vermeleri gerekir. Madem bilimde şüphecilik gerekiyor, bu durumda canlı varlıkları Allah'ın yarattığına %50 ihtimal vermeleri gerekir. Ama ısrarla bundan kaçındıkları görülmektedir. Darwinistler Kambriyen patlamasıyla ilgili evrimsel kökenleri en baştan varsaymaktadırlar çünkü özel yaratılış ihtimalini en baştan reddetmektedirler. Ve bunca araştırma ve zahmet sonucunda, Kambriyen patlaması hakkında edinilen bilgilerin ortaya koyduğu yaratılış gerçeği sonucunu, ısrarla gözardı etmektedirler. Bilim onlara "açıklama" verdiği halde onlar, "görmezlikten gelmeyi" tercih etmektedirler. Tüm bunlar Darwinizm'in, ne denli körü körüne bir inanç olduğunun bir göstergesidir.

Hiç yorum yok:

Yorum Gönder